Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Edebiyatımızın zenginleşme süreci
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:32 pm tarafından BeYzAdE_05

» SERVET-İ FÜNUN DEVRİ
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:32 pm tarafından BeYzAdE_05

» Aşık-Tekke Edebiyatı
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:31 pm tarafından BeYzAdE_05

» DİVAN SÖZCÜĞÜNÜN TANIM
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:31 pm tarafından BeYzAdE_05

» Halk Edebiyatı...
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:30 pm tarafından BeYzAdE_05

» Edebiyat Sözlüğü....
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:30 pm tarafından BeYzAdE_05

» Fecr-i ati edebiyatı
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» batılı anlamda türk tiyatrosu
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- )
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» Ahmet Selçuk İlkan Bana Bunu Yapmayacaktın
Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 2:03 pm tarafından BeYzAdE_05

Tarıyıcı
 
 SYHKN İttifak
 SYHKN Ana Sayfa
 Üye Listesi
 Profil
 Arama
PR
Haber Siteleri

 

 Orhan Gazi Dönemi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BeYzAdE_05
Admin
BeYzAdE_05



Orhan Gazi Dönemi Empty
MesajKonu: Orhan Gazi Dönemi   Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimeCuma Mart 27, 2009 4:21 pm

Orhan Gazi Dönemi Besmele1


ORHAN GAZI DÖNEMI


Osman Bey'in, yigit ve bahadir oglu
Orhan Gazi, Osmanli tahtina geçip oturdugu zaman, ne yaptigini ve ne
yapmasi gerektigini iyi bilen bir kimse idi. Gazi, Sucau'd-dünya
ve'd-din, Ihtiyaru'd-din ve Seyfu'd-din gibi ünvanlara sahip olan
Orhan, babasinin suurlu politikasini devrine ve yerine göre hem kiliç,
hem de ideoloji sahasinda devam ettirmek kararinda idi.

Dedesi
Ertugrul Gazi'nin vefat ettigi 680 (1281-1282) senesinde dünyaya gelen
Orhan Bey'i, 1324 yilindan itibaren hükümdar kabul etmek mümkündür.
Tahta cülûsu esnasinda bir sehzadesi dünyaya gelen Orhan Bey'in bu
ogluna, kutlu ve mübarek olmasi için "Murad" adi verilir.

Tahti,
kardesine teklif edip ondan feragat edebilecegini söyleyecek kadar
özverili bir kimse olan Orhan'in bu teklifi, Alaeddin Ali tarafindan
geri çevrilir. Zira Alaeddin Ali, tahtin kendisine daha layik oldugunu,
bu sebeple onun bey, kendisinin de ona yardimci olarak kalmasini
istemisti.

Çevresindeki
ulema, gazi ve silah arkadaslari tarafindan oy birligi ile reislige
getirilen Orhan, Sükrullah'in ifadesine göre güzel yüzlü, begenilir
özlü ve herkese karsi eli açik cömert birisi idi. "Savas gününde de
sanki Sâm veya Nerimandi. Okundan kaza, kilicindan ölüm ders alirdi.
Mü'mine rahmet, kâfire zahmetti." Gerek siyaset, gerekse savasta
tükenmeyen bir enerji ve ustaliga sahip bir hükümdardi. Gerçekten,
babasi gibi güçlü ve büyük bir hükümdar oldugunu isbatlayan Orhan,
tahta çikar çikmaz topraklarini genisletmek ve tebeasinin varligini
çogaltmak için fetihlere basladi. Aslinda, onun askerî yeteneklerinin
üstünlügünü gören babasi, daha ölümünden önce onun kendi yerine
geçmesini istemisti. Bununla beraber o, yine de tahti kardesine teklif
etmekten çekinmemisti.

Osmanli
Devleti'nin kurulus yillarinda zeka, cesaret, güvenirlilik ve
taktikleri uygulama bakimindan fevkalade bir sahsiyet olan Orhan Bey'in
özellikleri (hilye, fizikî yapi) hakkinda su bilgiler verilmektedir:
Bursa kalesinin fatihi Ebu'l-guzat Sultan Orhan, uzunboylu, ak benizli,
ela gözlü, koç burunlu, genis gögüslü, iri yapili, heybetli ve vakur
bir padisah idi. Ancak yumusak huylu olup kimseyi incitmez, kimsenin
hatirini kirmazdi. Güler yüzlü, tatli sözlü idi. Bünyesi kuvvetli,
sakal ve biyigi sik olup parlakti. Sag kulaginin altinda bir ben vardi
ki, bu bir güzellik alâmeti olarak kabul ediliyordu.

Babasinin kendisine 16.000 km2
olarak biraktigi yeni beyligin basina geçtigi zaman, beyliginin yayilip
gelisecegi çevrede irili ufakli bir çok devlet vardi. Gerçekten bu
dönemde Anadolu'da Karaman, Germiyan, Saruhan, Aydin, Karasi, Mentese,
Çandarogullari gibi Türk beyliklerinden baska Amasra'da Cenevizliler,
Trabzon'da Komnenoslar, Marmara ve Ege'de Bizanslilar, Ak Deniz
adalarinda Cenevizliler ile Venedikliler bulunuyordu.

Tarihî
olay ve bunlardan bahs eden kaynaklarin belirttigine göre bu yeni
devletin siyasî anlayis ve hareketinde, Müslüman Türk beyliklerinden
önce, Türk ve Müslüman olmayan unsurlarin tasfiye edilme isteginin
agirlik kazandigi anlasilmaktadir.

1324
Subat'indan baslayip 1362 Mart'ina kadar devam eden Orhan Bey'in
idaresi, 38 yil sürmüstür. Tarihin bu zaman dilimi, fetih ve idarî
müesseselerin kurulup yerlestirilmesi ile geçer. Devletin, Ilhanlilarin
etkisinden çikarak tamamen bagimsiz hale gelmesi de yine bu hükümdar
döneminde olmustur. dinamik, faal ve cesur bir kuvvetin basinda,
mahirâne bir strateji takib ederek çevresindekilerle münasebetlerini
devam ettirip gelistiren Orhan Gazi, ileride de görülecegi gibi bu
iliskilerinde hasimlarina karsi bile âdil davranan, onlarin
kisiliklerini rencide etmeyen ve kisilik haklarina riayet eden bir
davranis içinde olmustur.



ORHAN GAZI DONEMI FETIHLERI


Babasinin, kendisine biraktigi vatan
topragini dinamik ve faal kadrosu ile kisa zamanda birkaç katina
çikaran Orhan Bey, fetih hareketlerine daha babasi hayatta iken
baslamisti. 1320 yilindan itibaren faal siyasî hayattan çekildigi
anlasilan Osman Bey'in yerini, oglu Orhan'in aldigi görülmektedir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
BeYzAdE_05
Admin
BeYzAdE_05



Orhan Gazi Dönemi Empty
MesajKonu: Geri: Orhan Gazi Dönemi   Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimeCuma Mart 27, 2009 4:23 pm

BURSA'NIN FETHI


Osmanli Devleti'nin ilk baskentlerinden
biri olmasi hasebiyle Bursa, devletin, idarî, siyasî, dinî, ilmî,
kültürel, sosyal ve ekonomik hayatinda önemli derecede rol oynayan bir
merkezdi. Çok daha sonralari gelecek olan Keçecizâde Fuad Pasa'nin
"Bursa Osmanlinin dibacesidir" sözü, Bursa'nin Osmanli tarihinde
oynadigi role isaret etmektedir.

Kurulusu,
milattan önceki yillara dayanan Bursa, daha sonra Romalilarin eline
geçer. Roma'nin Dogu ve Bati olmak üzere ikiye bölünmesinden sonra
çevresi ile birlikte Dogu Roma Imparatorlugunun (Bizansin) idaresinde
kalmistir.

Osmanli
Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'in siyasi faaliyetlerinden
bahsedilirken isaret edildigi gibi Osman Bey, Bursa'yi kusatma altina
almis fakat fethine muvaffak olamamisti. Bununla beraber Bursa'ya
Bizans'tan gelecek yardima mani olmak için, sehrin yakinlarina iki kale
yaptirmis, bunlardan birine Ak Timur'u, digerine de Balabancik'i
muhafiz olarak tayin etmisti. Böylece Osman Bey, Bursa'ya disardan
gelebilecek yardim yollarini denetim altina almis oluyordu. Bu sebeple
1315 yilindan iti. baren Bursa, Osmanlilar tarafindan çevresinde insa
edilen kaleler vasitasiyle bir mânâda muhasara altina alinmis oluyordu.

Orhan Bey, 1326 yilinda büyük bir kuvvetle Bursa üzerine yürür.
Âsikpasazâde ve Nesrî gibi kaynaklar, Osman Gazi'nin, Bursa'nin fethinden önce oglu Orhan'a:
"Ogul,
sen önce Adranps (Orhaneli)'a git ki, o kâfirin babasi Dinboz gazasinda
benim Bay Koca'min düsmesine sebep oldu." diyerek onu Gazi Mihal (Köse
Mihal), Turgut Alp, Seyh Mahmud ve Edebali'nin kardesi oglu Ahi
Hasan'la gönderdi. Orhan Bey, bu tecrübeli komutanlarla görüserek
Bursa'nin güneyinde ve bir bakima Bursa'nin anahtari durumunda olan
Adranos kalesini alip yiktirir. Orhan Bey'in gelisinden önce kaleyi
bosaltip Elete dagina çikmis olan halk ve kale beyi, Orhan'a itaatini
bildirirler. Bunun üzerine tekrar yerlerine iade edilen halka karsi
Orhan Bey, insaf ölçülerini asmayacak derecede merhamet ve hosgörülü
bir sekilde davranir.

Bundan
sonra Bursa önlerine gelen Orhan Gazi, Pinarbasi mevkiinde karargahini
kurup kaleyi kusatir. Bizans'tan beklenen yardimin gelmeyecegini
anlayan ve kaleyi kurtarmaktan da ümidini kesen kale beyi, Gazi Mihal
Bey vasitasiyle ve bazi sartlarla Bursa'yi teslim edecegini
bildirdiginden 2 Cemayizelevvel 727 (6 nisan 1326) tarihinde Bursa
Osmanlilara teslim edilir. Kale muhafizi olan Evrenos da Müslüman
olarak Osmanlilarin hizmetine girer. Orhan Bey, burayi aldiktan sonra
babasinin na'sini buraya getirterek sonradan Gümüslü Künbed diye meshur
olan yere defn ettirir.

Gerek
strateji, gerekse psikolojik bakimdan Osmanlilar için büyük bir mânâ ve
ehemmiyet ifade eden Bursa'nin fethini küçük bir hadise olarak
göstermeye çalisan Gibbons, bunu özellikle Istanbul'daki iç çekismelere
ve halkin maddî sikinti içinde bulunmasina baglar. Bu arada Bursa'nin
fethinden sonra Evrenos Bey'in müslüman oldugunu, birçok kimsenin de
ona uyarak yeni fatihlerin (Osmanlilarin) dinini kabul ettigini de
belirtir. Böylece kurulus dönemindeki Osmanli Beyligi'nin gücünü ve
çevrelerindeki insanlar üzerinde meydana getirdikleri olumlu havaya da
isaret eder.

Bursa'nin
fethinden sonra, Orhan Gazi için ele geçirilmesi gereken hedef artik
Iznik olmustur. Marmara havzasinda bir sanayi sehri olan Iznik, o
dönemlerde Bursa'dan daha mühim bir sehir olma özelligine sahipti.
Burasi Bizans'in, Anadolu'daki en büyük sehirlerinden biri olmakla
kalmiyor, ayni zamanda hiristiyanlik için dinî bir merkez olma
hüviyetini de tasiyordu. Nitekim miladî takvimin 325. senesinde Büyük
Kostantin tarafindan günümüz hiristiyanliginin akidelerinin tesbitinde
rol oynayan en mühim konsil burada toplanmisti. 1074 yilindan Birinci
Haçli Seferi (1097) ne kadar Anadolu Selçuklu Devleti'ne baskentlik
eden Iznik, belirtilen tarihten itibaren Bizanslilarin elinde idi.
Hatta 1204 yilindan 1261 yilina kadar da Bizans Imparatorlugu'nun
merkezi olmustu. Bundan baska Iznik, Kocaeli yarimadasi bakimindan
stratejik önemi haiz olan önemli bir sehirdir.

Bursa'nin
zaptindan sonra Osmanli Beyligi'nin merkezi buraya nakl edilmistir.
Yeni hükümdar burayi yeni binalarla süslemisti. Insa edilen dinî ve
sosyal eserlerle sehir, Müslüman Türk sehri olma hüviyetini kazanip
yeni bir çehreye büründü. Orhan Bey, daha isin basinda eski kiliseleri
mescid ve medreselere çevirdi. Bursa'da fakir ve yoksullari doyurmak
için imâret yaptirip onlara vakiflar tahsis eyledi. Buradaki bilgin ve
hafizlara da maas bagladi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
BeYzAdE_05
Admin
BeYzAdE_05



Orhan Gazi Dönemi Empty
MesajKonu: Geri: Orhan Gazi Dönemi   Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimeCuma Mart 27, 2009 4:23 pm

PELEKANON MUHAREBESI VE IZNIK'IN FETHI




Gerek Osmanli, gerekse Yakin Sark tarihi
bakimindan mühim bir hadise olan Pelekanon muharebesi, VI.
Mirmiroglu'nun isaret ettigi gibi Osmanli tarihçileri tarafindan
üzerinde fazla durulmayan veya kendisinden yeterince bahsedilmeyen bir
muharebedir. O, bu konuda söyle demektedir:


"Osman
Bey, Vatheos (Koyun Hisari) civarinda 27 Temmuz 1302 tarihinde Bizans
askerlerini maglub ederek emâretini (beyligini) etrafa tanitmis oldugu
gibi, oglu Orhan Bey dahi Bizans askerlerini maglub ederek Pelekanon
muharebesini kazanmis ve bu sayede Britinya'nin en güzel yerlerini ve
en büyük sehirlerini zapta muvaffak olmustur. Bu sebepten nasi
Pelekanon muharebesi Yakin Sark (Yakin Dogu) tarihi için mühim bir
merhale teskil etmektedir.


"Istanbul'un fethinden 124 yil evvel vaki olan bu muharebede Osmanli askerleri, Bizans askerlerini payitahtlarinin yakinlarinda*
maglub ve perisan, imparatorlarini yaralayip kaçmaya mecbur
ettiklerinden dolayi, Osmanlilar Anadolu'daki Türkmen beylikleri
arasinda mümtaz bir mevki almis olduklari halde maalesef Osmanli
tarihçileri bu muharebe için ya bir sey yazmiyorlar veya pek az malumat
veriyorlar."


Daha önce de
temas edildigi gibi Orhan Bey, Bursa'nin fethinden sonra bütün
dikkatlerini Iznik üzerinde toplamisti. Iznik'in Osmanlilar tarafindan
ele geçmesi, Bizans'in Marmara havzasindaki en kuvvetli dayanaklarindan
birisini kayb etmesi demekti. Gerçekten de Türklerin, Kocaeli
yarimadasindaki kaleleri alarak yavas yavas Bogaza dogru ilerlemeleri,
Bizans Imparatorlugunu telasa düsürüyordu. Hem zapt edilen kaleleri
geri almak, hem de uzun zamandan beri muhasara altinda bulunan Iznik'i
kurtarmak için bizans Imparatoru III. Andronikos (1328-1341) gizlice
hazirliklara baslar.


Andronikos,
planini uygulamaya, Karasi emiri ve Bulgarlarla bir baris antlasmasi
yaparak baslar. Ayni maksatla Kizikos (Kapidagi Yarimadasi)'a geçer.
Süphe uyandirmamak için de Artaki (Erdek)'te bulunan Hz. Meryem'in
mukaddes Ikonunu (tasvirini) ziyareti bir vesile olarak gösteriyordu.
Bütün bunlar, Orhan Bey'i hazirliksiz olarak yakalamak içindi.
Erdek'ten Biga'ya gelen Imparator, burada Karasi Beyi Demir Han ile bir
saldirmazlik antlasmasi imzalar. Daha önce de benzer bir muahedeyi
Bulgar krali III. Mihal ile yapmisti. Bu sekilde siyasî bir basari
kazanmis görünen Imparator, Osmanlilara karsi sefere hazirlandi. Bu
sebeple 1329 senesinin Mayis ayinda mümkün oldugu kadar sür'atle
Trakya'dan iki bin civarinda asker getirtip Istanbul ve çevresinde
bulunan mevcut askerlere katar. Bu askerlerle Anadolu yakasinda bulunan
Üsküdar'a geçer. Bunu haber alan Orhan Bey, Iznik muhasarasinda bir
miktar asker birakarak sekiz bin kisilik ordusunun basinda Pelekanon**
denen mevkide Imparatorun komutasindaki Bizans ordusu ile meydan
muharebesine girisir. Böylece, Osmanli tarihinin ilk mühim meydan
savasi baslamis oldu. Gün boyu deva eden muharebe, aksama kadar
sürmüstü. Gece muharebeye devamin tehlikeli oldugunu gören Imparator,
ordugahina döner. Bu sirada vaziyeti fark eden Orhan Bey, firsati
kaçirmayarak siddetli bir taarruza geçer. Bu ani taarruz, Bizans
ordusunda büyük bir panik havasinin yasanmasina sebep olur. Yaralanan
Imparator, deniz yolu ile zorlukla Istanbul'a ulasir. Bu muharebede
Orhan'in kardesi Pazarlu Bey de komutan olarak bulunmustu.


Orhan
Bey, Pelekanon zaferinden sonra tekrar Iznik üzerine döner. Artik
Bizans'tan herhangi bir yardim imkâninin olamayacagini anlayan Iznik
Rum Beyi, bazi sartlarla teslim olur. Bursa'nin zaptindan sonra halka
gösterilen yumusaklik ve müsamaha ile teslim sartlarina riayet edilmis
olmasi, Iznik'in tesliminde de gösterildi. Sehir ve kaleyi teslim alan
Orhan Bey, halktan, isteyenlerin esyasi ile birlikte gitmesine müsaade
etti. Hatta bu müsamahakârlik ve müsamahada o kadar ileri gitti ki,
Iznik halkindan isteyenlerin kendi tebeasi olma ve sadece cizye vermek
sartiyle kendi örf, âdet ve geleneklerini muhafaza edebileceklerini
ilân etti. Bunun üzerine halkin büyük bir kismi Iznik'te kalmaya karar
verdi. Fakat Rum Beyi, deniz yolu ile Istanbul'a gitti. Iznik, Orhan
Bey'e kapilarini açtiktan sonra çevresindeki bazi yerler de alinmisi.
Iznik, bölge itibariyle harb sahasina yakin olmasindan dolayi geçici
bir müddet için beylik merkezi haline getirildi.


Iznik
kusatmasi esnasinda kalede bulunan Rum muhafizlari ile halktan gerek
muharebede, gerekse açlik, hastalik, vs. gibi sebepler yüzünden ölen
erkeklerin dul kalmis olan kadinlari, Iznik'te bulunan Orhan Bey'e
basvurarak kendilerine bakacak kimselerinin bulunmadigini
söylemislerdi. Bunun üzerine Orhan Bey, askerlerden arzu edenlerin bu
kadinlari nikahla alabileceklerini ve bunlarla evlenenlerin Iznik
muhafazasinda birakilacaklarini açikladi. Böylece, kimsesiz kalan
kadinlarin evlenmesini saglayarak bu sosyal problemi de ortadan
kaldirmisti.


Iznik'in 1330
yilinda feth edilmesi, Avrupa'da büyük bir hadise olarak yankilandi. Bu
fetih, Bizans için de büyük bir ümitsizlik sebebi oldu. Hele buradaki
Ayasofya Kilisesinin camie çevrildigi haberi, büsbütün bir teessüre
sebep olmustu.


Biraz sonra
temas edilecegi gibi Orhan Gazi, Iznik'i feth ettikten sonra orada pek
çok eser meydana getirdi. Halka karsi büyük bir sefkat ve merhamet
örnegi gösteren Orhan Bey, halktan isteyenlerin bütün esyasi ile
birlikte sehri terk edebilecegini söylemisti. Fakat halk, Orhan
Gazi'nin idare ve adaletine meftun olmustu. Bu yüzden çok az kimse
sehri terk etti. Hammer bu olayi su ifadelerle nakl eder:


"Iznik
muhafizlarinin pek azi bu serbestiden istifade ederek tekfurla birlikte
gittiler. Idarecilerin haksizligindan dolayi me'yus olmus ve Hiristiyan
imparatordan ziyade Orhan'in müsamahasindan ümitvar olmus olan
digerleri, sehir halki ile birlikte galibi (Orhan Gazi'yi) karsilamaya
çiktilar. Padisah, Yenisehir kapisindan sehrin güneyine girdi. Orhan'in
buradaki davranisi, yüce gönüllü ve zafer haklarini akilli bir siyaset
ugruna gözden çikarmasini bilen bir hükümdarin hareketi oldu. Böylece
hesaplari da bekledigi sonucu verdi".


Göründügü
kadari ile Orhan Bey'in hareket ve bu harekete yön veren anlayisi, onun
böyle bir siyaset uygulamasina sebep olmustu. Nitekim, Orhan Gazi'nin,
kocalari ölen veya kimsesiz kalan dul kadinlari gazilerle ser'î nikah
üzere evlendirmesi bu anlayisin bir sonucudur. Osmanli tarihleri de
devrin anlayis ve dili ile bu hadiseyi asagidaki ifadelerle nakl
ederler:


"Sonra güzel yüzlü kadinlar geldiler. Orhan: "Bu kadinlar nedir?" diye sorunca kendisine:

"Sultanim,
bunlarin erlerinin kimisi açliktan, kimisi de savasta kirilmistir.
Yüksek evlerde de bos kalmislardir." dediler. Bunun üzerine Orhan,
gazilere bunlari ser'î nikahla almalarini buyurdu. Gaziler, bunun
üzerine bu kadinlarla evlendiler. Hazir ev, hazir avrat buldular, geçip
saray gibi evlerde oturuverdiler.


Görüldügü
gibi kadinlarin ser'î nikahla alinmasi, onlara normal bir vatandas
muamelesinin yapilmasi demekti. Böylece Orhan, onlari esir veya cariye
durumuna düsürmekten kurtarmis oluyordu. Halbuki galib olan Orhan ve
Osmanli idaresi, onlara karsi istedigi sekilde muamele yapmakta serbest
idi. Bu sekildeki bir hareketine de mani olabilecek bir güç mevcut
degildi. Hammer ise Orhan Gazi'nin tamamen insanî olan ve hatta yirmi
birinci asra girmek üzere oldugumuz su günümüzde bile uygulanamayan bu
insanî muameleye kendi açisindan farkli bir sekilde bakmaktadir. Ona
göre Orhan, Iznik'in kendiliginden teslim olmasindan dolayi bol
ganimetlerden yoksun kalan silah arkadaslarina mükâfati unutmamistir.
Söz gelimi, uzun bir kusatmanin, alisilmis sayilabilecek veba ve
kitligin tesiri ile baba ve anneden, kocalarindan yoksun kalan ve yari
yikik saraylarinda oturan Rum kadin ve kizlarini onlara bölüstürdü.
Böylece, ordusunun subaylarina bu yapilarin mirasçilari ile
evlenmelerine izin vermekle bu ihtisamli konutlarin yeniden
senlenmelerine yol açilmis oldu.


Kaynaklarin
verdigi bilgilerden anlasildigi kadari ile Orhan Gazi, Iznik'i feth
ettikten sonra derhal sehre bir Müslüman Türk hüviyeti kazandirmak için
faaliyetlere girisir. Bu sebeple büyük bir kiliseyi Cuma mescidi haline
getirir. Orhan, umuma ait binalari kitâbe ve güzel sözlerle bezeyip
süsleyen, böylece Dogu'nun eski bir gelenegine uyan ilk Osmanli
padisahidir. Onun, sultanlik günlerinden baslayarak bütün camiler,
medreseler, hastahaneler, çesmeler, mezarlar ve köprüler Osmanli
ülkesinin hemen her târafinda yaptiranlarin (bânilerinin) adlarini ve
yapilis tarihlerini seyyahlara göstermektedirler. Bu âbide (anit)ler
üzerinde çogu zaman Kur'an'dan alinmis tasvir, tesbih ve benzetme
bulunan âyetler okunur. Orhan Gazi, Iznik'te bir manastiri da medreseye
(yüksek okul = fakülte) çevirdi. Medresenin müderrisligini (profesör)
Davud Kayserî denilen birine verdi. Konya'da Mevlânâ Siraceddin
Konevî'nin ögrencisi olan Taceddin el-Kürdî, bu medresede, Davud
Kayserî'ye halef olmustu. Taceddin'in ölümünden sonra da Alaeddin
Esved, daha çok yaygin olan adi ile Kara Hoca o göreve atanmistir.


Orhan
Gazi'nin Iznik'te bulunan ve bazi kaynaklarda bir manastirdan çevrilmis
oldugu belirtilen medresesinin, kilise veya manastirdan degil, bizzat
kendisi tarafindan insa ettirildigi Mecdî gibi bazi kaynaklarda
belirtilmektedir. Mecdî, Seyh Davud Kayserî'nin biyografisinden bahs
ederken "Orhan Han Gazi Hazretleri, Iznik nâm kasabada bir medrese-i
ulya peyda edüp seyh hazretlerine tayin eyledi" diyerek Osmanli
Devleti'nin bu ilk medresesinin bizzat Orhan Gazi tarafindan
yaptirildigini anlatir. Ayrica Osmanli dönemi ilk medreseleri üzerinde
arastirma yapan Mustafa Bilge de Orhan Gazi vakfiyesinden yola çikarak
ayni kanaatte oldugunu söyle ifade eder:


"Bu
medresenin, Nesrî ve diger bazi kaynaklarda belirtildigi sekilde
Iznik'te bulunan manastir veya kiliselerden çevrilmis olmayip insa
edilmis oldugunu belirten en kuvvetli delil, elimizde bulunan
vakfiyedir. Orhan Gazi, Iznik'teki medresesini yaptiktan sonra tanzim
ettigi ve Molla Hüsrev tarafindan 841 H./1437 M. 'de tescil edilen
vakfiye suretinde, medresenin bina edildigi ve Hayreddin Pasa Camii'nin
yaninda oldugu açikça belirtilmektedir." Sultan Orhan, bu medreseye
sahibi bulundugu Kozluca köyünün gelirlerini sahih ve seriata uygun bir
sekilde vakf etmistir. Gerçekten çok daha sonraki tarihlere (1136=1724)
ait bir arz belgesi, Iznik'e bagli Kozluca köyünün Orhan Gazi
medresesine vakf edildigini göstermektedir.


Iznik,
Türklerin eline geçtikten sonra, Orhan Bey buradaki yerli halktan
isteyenlerin mallari ile birlikte sehri terk etmelerine müsaade etti.
Gitmeyenlerin ise Osmanli tebeasindan olmak ve sadece vergi (cizye)
vermek sartiyle din, gelenek ve göreneklerini muhafaza edebileceklerini
bildirdi. Burayi bir müddet kendisine merkez yaparak Iznik'in bir
Müslüman Türk sehri olmasina gayret etti. Bunun için orada cami, imâret
ve medrese gibi dinî, sosyal ve kültürel müesseselerin temelini atti.
Ayrica zevcesi Nilüfer Hatun tarafindan bir imâret, oglu Süleyman Pasa
tarafindan da bir medrese insa edildi. Bundan baska diger hayir
sahiplerinin yaptirdiklari tesislerle kisa bir müddet sonra Iznik,
istenilen Müslüman-Türk sehri hüviyetini kazandi.


Kaynaklar,
Orhan Gazi'nin buradaki faaliyetlerinden bahs ederken onun bir hükümdar
gibi degil, herhangi bir vatandas gibi davrandigini belirtirler.
Nitekim onun yaptigi imârette pisirilen yemekleri bizzat kendisinin
dagitmis olmasi, aksam olunca kandillerini bizzat kendi eli ile yakmis
olmasi bunu göstermektedir.


Orhan
Gazi, Iznik ve bilahere Izmit'in fethinden sonra idarî bir sistem
kurarak memleketi buna göre idarî bölgelere ayirdi. Buna göre Izmit,
oglu Süleyman Pasa'ya verilmis, onu Yenice, Göynük ve Mudurnu'ya havale
etmisti. Bursa'yi da oglu Murad Han Gazi'ye vererek adini "Bey Sancagi"
koymustu. Karacahisari amcasinin oglu Gündüz'e verdi. Kendisi de bütün
bunlarin üstünde memleketi idare ediyordu.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
BeYzAdE_05
Admin
BeYzAdE_05



Orhan Gazi Dönemi Empty
MesajKonu: Geri: Orhan Gazi Dönemi   Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimeCuma Mart 27, 2009 4:24 pm





IZMIT'IN FETHI






Bir ticaret merkezi durumunda bulunan
Izmit, Iznik'in fethinden hemen sonra Osmanlilar tarafindan alinmak
istenmis ve hatta bir ara elde edilmis ise de sonradan yine Rumlara
verilmisti. Osmanli kuvvetleri Iznik'in fethinden bir sene yani 1331
Haziran'indan sonra sehri kusatmislarsa da Bizans Imparatoru UI.
Andronikos'un yardima gelmesi üzerine Orhan Bey, Imparatoria anlasarak
kusatmayi kaldirmisti. Orhan Bey, bu kusatmadan alti sene sonra (1337)
sehri siddetli bir sekilde tekrar kusatti. Bu kusatma üzerine disardan
yardim alamayan sehir, teslim olmak zorunda kaldi. Kale muhafazasinda
bulunan Paleologos hanedanina mensup Marika, mallarini alarak bir gemi
ile Istanbul'a gitti. Izmit'in fethi ile Kocaeli Yarimadasinin tamami
Osmanlilarin eline geçmis oluyordu. Orhan Gazi, Izmit ve havalisinin
idaresini oglu Süleyman Pasa'ya verdi. Süleyman Pasa'nin halka karsi
din ve milliyet farki gözetmeden âdil bir sekilde davranmasi, ve
çevrelerinin tamamen Osmanlilar ile kusatilmis olmasindan dolayi
civarda bulunan bir çok kale (Tarakli Yenicesi, Göynük, Mudurnu) de
birer teslim oldular. Ayni sekilde Izmit Körfezindeki Gemlik, Armutlu
gibi mevkiler de Kara Timurtas Bey vâsitasiyle Orhan Bey kuvvetlerinin
eline geçmisti.







KARESI BEYLIGI'NIN ILHAKI






1340 yilina kadar Bizans topraklarinda
fetih hareketlerine girisip sinirlarini genisleten Osmanli Devleti,
fethedilen yerlere dogudan gelen Türkleri yerlestiriyordu. Bununla
beraber Bizans topraklarinda genislemekte olan bir Türk devleti için bu
kafi degildi. Çünkü Anadolu'da bulunan diger beyliklerin sinirlari,
Osmanlilarin dogrudan dogruya bütün Bizansi çevirmesine imkân
vermiyordu. Bu sebeple Karesi Beyligi topraklarinin alinmasi
gerekiyordu. Bu, Bizanslilara karsi kazanilan zaferlerden daha
önemliydi. Zira bu sayede Osmanlilar, Çanakkale'ye kadar gelerek,
bogazin güney kiyilarini ellerinde bulunduracaklardi. Bu da ilk
firsatta Avrupa'ya geçme imkânini saglayacakti. Böylece Orhan Gazi,
Bizans'in taht kavgalarindan istifade edecek ve hatta topraklarina
akinlar düzenleyip isgal edebilecekti. Gerçekten de batiya dogru açilip
genisleyebilmek için sadece Istanbul Bogazina yaklasmak kâfi degildi.
Ayni sekilde Çanakkale Bogazi'na da yaklasmak gerekiyordu. Zira sadece
bir taraftan tutulan Marmara ile stratejik güç haline gelmek
imkansizdi. Bu küçük iç deniz (Marmara) iki taraftan kiskaç içine
alinmaliydi. Ancak bu sayede batiya geçilebilirdi. O dönemde batida
Karesi ogullan vardi. Fakat bunlar, Çanakkale Bogazi'nin Asya yakasini
elinde bulundurmanin stratejik nimetini takdir edebilecek deha ve
imkâna sahip degillerdi. Bu arada Bizans da bütünüyle Güney Marmara'dan
çekilmis degildi. Osmanlilar ile Karesiler arasinda Bizans'a ait bazi
topraklar vardi. Osmanlilar, 741 (1342) tarihinde Ulubat, Mihaliç ve
Kirmasti gibi yerleri Bizans'tan alip feth etmek suretiyle, merkezi
Balikesir'de bulunan Karesiogullari Beyligi ile ayni hududlari paylasir
oldular.



Bu siralarda
Karesi Beyligi'nde çikan bir hadise, Orhan Bey'e Türklerle meskûn
bulunan bu topraklarin zaptinda ilk firsati verdi. O zamana kadar
Osmanlilar, sadece Bizans'la muharebe etmis ve ülkelerini özellikle
Bizans Imparatorlarindan aldiklari yerlerle genisletmislerdi. Ne Osman
ne de oglu Orhan, Küçük Asya'da bulunan diger beylere karsi hasmane bir
tesebbüste bulunmamislardi.



Osmanli
kaynaklarina göre Karesi Beyi'nin ölümünden sonra yerine oglu Demirhan
geçmisti. Fakat kardesi Dursun Bey, buna muhalefet ederek veya biraderi
tarafindan öldürülmekten korkarak Osmanlilara iltica etmisti. Beyligin
basina geçen Demirhan'in fena ve kötü hareketlerinden dolayi Karesi
ileri gelenleri (ümera), Haci Ilbeyi vasitasiyle Orhan Bey'in sarayinda
bulunan Dursun Bey'i hükümdar olmak için tesvik ederler. O da Osmanli
hükümdari Orhan Gazi'ye Balikesir, Aydincik ve Bergama'yi verme
teklifinde bulunur. Kendisi de Truva mintikasindaki Kizilca Tuzla ile
Bayramiç gibi yerlerde hükümdarligini sürdürecekti. Bu teklif ile Orhan
Bey'i tahrik ve tesvik eden Dursun Bey, büyük bir ihtimalle 1345
yilinda meydana gelen Karesi seferine Orhan Bey'le birlikte istirak
eder. Balikesir üzerine yürüyen Orhan'in gelisini haber alan Demirhan,
Bergama kalesine siginir. Bu arada Balikesir ümerasi basta Haci Ilbeyi
oldugu halde Evrenos, Ece Halil ve Gazi Fazil Bey'ler, Orhan Bey'i
karsilarlar. Orhan Gazi, iki kardesi baristirmak için Dursun Bey'i Haci
Ilbeyi ile beraber Bergama kalesine gönderir. Bunlar kale önüne gelip
görüsmek isterler. Fakat kaleden atilan bir okla Dursun Bey maktul
düser. Bundan çok müteessir olan Orhan Gazi, Bergama'ya gelip kaleyi
muhasara eder. Halkin israrina dayanamayan Karesi Bey'i kaleden çikip
Orhan Gazi'ye teslim olmak zorunda kalir. Bundan sonra Bursa'ya
getirilen Demirhan gelisinden iki sene sonra Yumrucak (taun, veba)
hastaligindan vefat eder.



Böylece
Karesi Beyligi'ne ait olan Balikesir, Manyas, Kapidagi ve Edincik gibi
sehirler Osmanli topragina ilhak olunur. Karesi Beyligi'nden birçok
sahil bölgesinin Osmanlilara geçmesi ile Rumeli'ye geçis kolaylasir. Bu
ilhakin Orhan Bey bakimindan önemli bir yönü de bu beylige tabi degerli
komutan ve emirlerin Osmanli hizmetine girmis olmalaridir. Biraz önce
isimlerinden bahs edilen ve Çanakkale bogazi ile çevresini çok iyi
taniyan bu degerli komutanlar sayesinde Rumeli fetihleri kolaylasmisti.
Zira bunlar denizciligi de iyi biliyorlardi. Osmanlilar, Haci Ilbeyi,
Ece Halil, Gazi Fazil Bey ve Evrenos Bey gibi askerî ve idarî
bakimindan yönetici olacak durumdaki bu insanlardan istifade edip
bilgilerinden yararlanmislardir.



Karesi
Beyligi'nin ilhakindan sonra uzun bir müddet önemli sayilabilecek bir
fetih hareketine girisilmedigi anlasilmaktadir. Hammer bu sessizligin
sebebi ve bu konudaki yanlis degerlendirmeler hakkinda asagidaki
ifadelerle bir gerçege parmak basarak söyle der:



"Karesi'nin
fethinden sonra yirmi sene zarfinda Osmanli ülkesi yeni ve önemli bir
fetih ile genislemedi. Bununla beraber tarihçilerin buradaki derin
sessizlikleri, Bizanslilarin zannettigi gibi devamli kayiplarin ve
bozgunluklarin bir soncu degildir. Aksine, bu dinlenme çaginda,
Alaeddin (ulemadan)'in akillica görüsleri ile kurulan yeni ordunun tam
ve disiplinli bir düzene sokulmasi, içerde güvenlik durumunun sarsilmaz
sekilde saglanmasi gibi isleri gelistirdi. Bu ifadelerin gerçek sahidi
ise Karesi bölgesinin fethinden sonra insasina baslanan câmi, medrese,
imâret ve kervansaray gibi büyük binalardir. Nitekim, Orhan'in
dindarligi sebebiyle meydana gelen bu müesseseler, (bes sene önce ilk
medrese ve imâretin tesis olundugu) Iznik'teki müesseselerle kisa
zamanda rekabet edip boy ölçüsebilecek duruma geldiler."



îleride
daha genis bir sekilde ele alinacagi gibi Osmanli Devleti'nin ilk
teskilâti, Orhan Gazi zamaninda kurulmustu. Bursa ve Iznik'in zapt
edilmesi, Osmanli Beyligi'nin ilk devir tarihinde önemli hâdiseler
olarak mütalaa edilebilir. Orhan Gazi Beyligi'nin hududlari, artik
devamli olarak genisliyordu. Yeni müesseseler ile saglam temellerin
atilmasi bu siyasî varliga ve birlige bir hayatiyet saglayacakti. Zira
bu beylik, yavas yavas eski asiret usûl ve kaidelerinden ayrilmak
zorunda idi. Ancak bu sayede modern bir devlet olma özelligini
kazanabilirdi. Bu sebeple devlet, idarî sahada adalet, askerî sahada da
yeni bir sistem ve teskilât meydana getirmek ihtiyacini hissetmeye
basladi. Bu konularda ulema sinifindan gelmis olan vezir Alaeddin Pasa
ile Bursa kadisi Cendereli (Çandarli) Kara Halil faaliyetlerde
bulundular.



Osmanli
Devleti'nin mucizeli bir sür'atle yükselis ve inkisafini bir yandan
tarihî halet ve gerçeklerde, bir yandan da Islâmî prensiplerin adalet,
insaf ve dinamizmine gösterilen sadakat ve saygida aramak icab eder.



Onun
için de, devletin kurulus ve yükselis hadisesini fikirden aksiyona
çeviren ve kuvvetler birligini vücuda getiren faaliyetin sirrini, bu
faaliyete istirak eden din, ilim, hukuk ve idare otoritelerinin
kollektif idealizmi ile izah, isabetli bir inanis olsa gerekir.



Orhan
Gazi, Mevlânâ Sinan, Dursun Fakih, Davud Kayserî ve Taceddin Kürdî gibi
büyük âlimler; Akça Koca, Konur Alp, Abdurrahman Gazi gibi seçme
yigitler; Taptuk Emre, Gülsehrî gibi mutasavvif sairler; Abdal Musa,
Abdal Murad, Doglu Baba, Geyikli Baba, Ahi Evren, Ahi Semseddin gibi
ululara, çevresinde yer vermekle gerek devleti, gerek hükümdarlik
makamini bir idealist üreticiler zümresine dayamis oluyordu.



Gerçekten,
seneler süren ve Osmanlilari bir hayli yoran cenklerden sonra orduyu,
idareyi ve cemiyeti mayalayip yoguran manevî temsilcilerin fetih
tarihindeki hikâyeleri, Asikpasazâde, Nesrî ve Ibn Kemâl gibi
kaynaklarda anlatilir. Biz bu ulularin hizmet ve hikâyelerine örnek
olmasi bakimindan Asikpasazâde tarihindeki bir rivayeti nakl etmekle
yetinmek istiyoruz. Olay, Âsikpasazâde'nin dilinden söyle ifade edilir:



"Hele
simdi görelim Orhan Gazi Bursa'da neyler: Devletle geldi imâret yapti.
Vilâyetin dervislerini teftis eylemeye basladi. Inegöl yöresinde Kesis
Dagi (Uludag)'nin arasinda bir nice dervis gelmisti. Anda makam
tutmuslardi. Bu dervislerden biri ayrilir varir dagda geyiciklerle
yürür ve ol Turgud Alp âni sever. Orhan Gazi'ye adam gönderdi kim benim
köylerim yaninda bir dervis daim ânin yanina gelir. Âninla musahabet
eder. Turgut Alp pir olmustu (yaslanmisti). Geldi mukim oldu. Hayli
mübarek dervistir dedi. Orhan Gazi eydür: Aceb kimin mürididir? Eydür:
Sorun kendinden der. Geldiler sordular. Eydür: "Baba Ilyas müridiyim"
der. "Seyyid Ebu'l-Vefa tarikatindanim" dedi. Emr etti kim getirin
dedi. Geldiler davet ettiler, gelmedi. Dervis dahi haber gönderdi kim
sakin gelmesin. Orhan Gazi'ye haber verdiler. Orhan Gazi yine haber
gönderdi kim niçin gelmez. Veya beni niçin komaz anda varmaya. Cevab
verdi kim dervisler göz ehli olur. Gözetirler dahi vaktinde varirlar
kim dualari makbul olur.



Bir
nice günden sonra bir kavak agacini omuzuna kodu. Dogru Bursa'nin
hisarina geldi, padisahin hisarina (sarayina) girdi. Gördüler, Han'a
haber verdiler. Ol dervis geldi bir agaç dahi getirdi, kapida dikiyor.
Orhan Gazi çikti gördü tamam dikmis. Dahi sormadin, Han'a eydür
teberrükümüz oldukça dervislerin duasi makbuldur dedi. Hemandem dua
etti, durmadi geri mekânina vardi.



Kavak
agaci simdi dahi vardir (Asikpasazâde zamani). Orhan Gazi dahi dervisin
mekanina vardi. (Ey) Dervis bu Inegöl nevahisi senin olsun dedi. Dervis
eydür: Mülk ve mal Hakk (Allah)'indir, ehline verir biz ânin ehli
degiliz, der. Sordular: Ehli kimdir? Ayudtu: Hak Teâlâ dünya mülkünü
sizin gibi Hanlara ismarladi. Kullari birbirleri ile mesalihin görsün
deyü. Orhan Gazi eydür: Dervis! Nola benden su sözü kabul etsen. Dervis
eydür:



Sol karsiki tepecikten bericigi dervislerin havlicigi olsun dedi. Orhan Gazi dahi bu sözü dua aldi yine mekânina gitti."


Kendisiyle
görüsmek isteyen hükümdardan köse bucak kaçan, ne onun yanina varmaya
yanasan, ne de onu kendi mekânina isteyen büyük istigna, iç zenginligi,
ezeli tokluk ve gönül saltanati. Ne malda gözü var, ne mülke tamah
düsürmüs. Gazi Hünkâr: "Sol Inegöl nevahisini al senin olsun" deyince
"biz onun ehli degiliz" diyor. Beyin israrlari karsisinda ufku
göstererek "Su tepecikten bericigi dervislerin avlucugu olsun" diyor.
Sirtladigi fidani hünkarin bahçesine dikmekle de, Allah'in, mülk ve
mali kendilerine ismarladigi han ve hükümdarlara yardimci ve destek
oldugunu açiklamak istiyor.



Âsikpasazâde
sözlerine devamla söyle der: "Orhan Gazi o dervisin üzerine kubbe
yapti. Yaninda tekye yapti. Bir de Cuma mescidi yapti. Simdiki vakitte
onarilip bes vakitte padisahin ruhuna dua ederler. O zâviyeye "Geyikli
Baba Tekkesi" derler."



Devletin
kurulus hamurunda mayasi bulunan tasavvuf erbabi ile Orhan Gazi'nin
ilgi ve münasebetlerini anlatan Hammer, Orhan'in bu konuda babasini
örnek aldigini söyleyerek su sekilde fikrini beyan eder:



Orhan,
Dervis Turud ile Kumral Abdal için tekke insa eden babasina uyarak
Geyikli Baba'ya uygun bir zâviye bina ettirdi. Pek çok ziyaretçisi
bulunan bu zâviye, Uludag'in eteginde ve sehrin dogu taraflarinda idi.
Adi geçen dagin yüksek bir yerinde ve Gökpinari denilen yerde Doglu
Baba'nin türbesi bulunur. Sehrin kapilarinda ve Uludag'in zirvesinden
dogan Alisir Irmagi kenarinda Horasan'da dogmus olan Dervis Abdal
Murad'in tekkesi, batida ve Kaplica yakininda Abdal Musa'nin tekke ve
mezari bulunmaktadir. Bu iki baba, Bursa muharebesinde iki Abdal veya
iki aziz kisi ile Sultan Orhan'a refakat ederek, gerek dualari gerekse
kerametleri ile neticenin kisa zamanda alinmasina vesile olmuslardir.
Bursa fatihi (Orhan Gazi), bu insanlarin civarlarinda medfun
bulunduklari birçok zâviyenin insasiyle onlara karsi minnettarligini
ebedîlestirmistir.



Bu iki
muttaki zatin (Geyikli ve Doglu Baba) isimleri, onlarin tabiat ve
ahlâklarini çok güzel izah etmektedir. Bunlardan ilki geyiklerle
birlikte yasadigi, digerinin de sadece yogurt yiyerek hayatini
sürdürdügünü göstermektedir.



Rivayete
göre Geyikli Baba muhasara ordusunun önünde elinde altmis okkalik bir
kiliçla bir ceylana binmis olarak harb etmistir. Abdal Murad'in, dört
arsin uzunlugundaki agaç kilicindan baska bir silahi olmadigi halde
hayrete deger yigitlikler gösterdigi de söylenir. Abdal Musa da pamuk
ile ates toplamistir.



Geyikli
Baba Hoy'da dogmus, Osman zamaninda kerameti ile söhret bulmustu. Bu
zat, daima tasavvufu vecd içinde yasar ve Uludag'da ormanlar arasinda
geyiklerle birlikte günlerini geçirirmis. Orhan çagirmadikça oradan
inmezmis.



Rivayete göre
yine bir gün geyige binmis ve omuzunda bir çinar dali bulundugu halde
sultanin sarayina gelir. Devletin bahtliligina bir isaret ve belirti
olmak üzere fidani bahçeye diker. Osmanli Devleti'nin, bu agaç gibi kök
salarak dallarini uzaklara ulastiracagini ve göklere kadar
yükselecegini söyler. Bu ve benzeri rivayetler, toplumun maserî
vicdaninda bir karsilik (makes)bulmus olacak ki, sosyal bir vak'a
olarak günümüze kadar uzantisi devam etmektedir.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
BeYzAdE_05
Admin
BeYzAdE_05



Orhan Gazi Dönemi Empty
MesajKonu: Geri: Orhan Gazi Dönemi   Orhan Gazi Dönemi I_icon_minitimeCuma Mart 27, 2009 4:25 pm

ANKARA'NIN ZAPTI








Osmanlilar, Anadolu'da bulunan devlet ve
beyliklerin topraklarini zapt edip anlari hakimiyetleri altina almak
yerine bati ve hatta Trakya'da bulunan bölgeleri feth etmeyi
yegliyorlardi. Çünkü Anadolu'daki beylikler de kendileri gibi Müsluman
ve Türk unsurlardan meydana geliyordu. Bu bakimdan kendileri ile
hasmane hareketlerde bulunmayan bu beyliklerin topraklarina karsi
tamahkârlikta bulunup hiç bir sebep yokken onlari ele geçirdikleri
söylenemez.




Kurulus
dönemindeki mütevazi imkânlarina ragmen, Islâm'i Anadolu'nun
batisindaki topraklara tasimayi hedefleyen Osmanlilar, bu gayelerini
gerçeklestirmek ve daha fazla müslüman nüfustan istifade için zaman
zaman komsu Müslüman beyliklere de müdahalede bulunmuslardi. Bu sayede
Istanbul ve Çanakkale bogazlarinin batisinda bulunan bölgelere de
Islâm'in sesini ulastirabileceklerdi. Bunun için de Rumeli'nin
fethedilmesi ve Müslümanlarin eline geçmesi gerekiyordu. Fakat bu da
büyük bir nüfus ve insan gücüne sahip olmaya bagliydi. Bu sebeple
Müslüman Türk nüfusu çogaltmak gerekiyordu. Bu düsüncede bulunan devlet
ve idare adamlari, Bolu taraflarindan baska Ankara cihetine dogru da
genislemek ve buradaki Türk nüfusundan istifade etmek gerektigine
kanaat getirdiler. Öyle anlasiliyor ki Orhan Bey, Germiyan ve
Karamanlilar'dan toprak kazanmayi düsünmüyordu. Zira güçlü ve kuvvetli
olan bu iki Müslüman Türk Beyligi ile, ne kadar sürecegi süpheli olan
bir maceraya girismek, Osman Gazi ile oglu Orhan'in takip ettikleri
politikaya tamamen aykiri idi. Halbuki Bizans ve Müslüman olmayan diger
devletlere karsi elde edilecek muvaffakiyetlerin verecegi san ve seref
Osmanlilari o kadar yükseltecekti ki, zaman içinde Germiyan, Karaman ve
diger beylikler herhangi bir çatismaya mahal kalmadan Osmanlilarin
idaresini kabul edebilecek hale geleceklerdi. Osman Bey, oglu ve
torununun bu politikasi ile dinî ve siyasî anlayisi, onlarin bütün
davranislarinda kendini açik bir sekilde ortaya koymaktadir. Bu
sebeple, Türk devletleri ile harbe girisip kuvvetlerini yipratmak
Osmanlilarin aklindan bile geçmiyordu. Zira bu yol, onlari ileriye
degil, geriye sürüklerdi. Öztuna'nin dedigi gibi "Rumeli maddî, fakat
Anadolu mânevî güçle feth olunacakti."




Osmanlilarin,
komsu ve kardes beyliklerle herhangi bir çatismaya girismeksizin
ihtiyaç duyduklari Türk nüfusunu çogaltmak, bir bakima Aricara'nin ele
geçirilmesi ile mümkündü. O dönemde Ankara Ahi'lerce idare edilen
müstakil bir sehir devleti idi. Karamanogullari'nin Ankara üzerinde
birtakim emelleri varsa da fiilen onlarin topragi ve sinirlari içinde
bulunmadigi için bu yüzden Osmanlilarla harb etmeyi göze alamazlardi.




Anadolu'nun
mühim merkezlerinden birisi olan Ankara, merkezi Sivas olmak üzere
kurulmus bulunan Eretna Beyligi (1335-1381)'nin idaresi altinda
bulunmakta ve bu beyligin en bati ucunda yer almakta idi. Eretna Beyi
Alaeddin'in vefati üzerine yerine geçen ogullari zamanindaki
karisiklik, Ankara'yi bir müddet Karamanogullari'na daha sonra da
müstakil bir idarenin, Ahilerin eline geçmesine sebep oldu. Bu
karisikliklardan istifadeyi düsünen Orhan Bey, oglu Süleyman Pasa
komutasinda gönderdigi bir ordu ile Ankara'yi zapt ederek (1354)
Osmanli ülkesine katar. Böylece Osmanlilarin dogu hududunda bulunan
kuvvetli bir nokta elde edilmis oldu. Ankara'nin Osmanlilar'a ilhaki
mühim bir hadisedir. Bu hadise (Ankara'nin ilhaki), Osmanlilari Sakarya
ile Kizilirmak arasindaki topraklara hakim kilmistir. Kizilirmak
çevresinin bütünüyle fethi de bir mânâda Anadolu hâkimiyeti demekti.
Ankara 1361-1362 arasinda 1 yil kadar Osmanlilarin elinden çikmissa da,
1362'de Sultan Murad tarafindan çevresi ile birlikte tekrar Osmanlilara
kazandirilmisti.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Orhan Gazi Dönemi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Osmanlı Duraklama Dönemi
» Osmanlı Yıkılış Dönemi
» Osmanlı Kuruluş Dönemi
» Osmanl Yükseliş Dönemi
» DURAKLAMA DÖNEMI VE SON BASARILAR

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Edebiyat - Tarih - Dini Konular - Biyografi :: Tarih :: Osmanlı Tarihi-
Buraya geçin: