Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Edebiyatımızın zenginleşme süreci
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:32 pm tarafından BeYzAdE_05

» SERVET-İ FÜNUN DEVRİ
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:32 pm tarafından BeYzAdE_05

» Aşık-Tekke Edebiyatı
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:31 pm tarafından BeYzAdE_05

» DİVAN SÖZCÜĞÜNÜN TANIM
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:31 pm tarafından BeYzAdE_05

» Halk Edebiyatı...
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:30 pm tarafından BeYzAdE_05

» Edebiyat Sözlüğü....
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:30 pm tarafından BeYzAdE_05

» Fecr-i ati edebiyatı
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» batılı anlamda türk tiyatrosu
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- )
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» Ahmet Selçuk İlkan Bana Bunu Yapmayacaktın
TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 2:03 pm tarafından BeYzAdE_05

Tarıyıcı
 
 SYHKN İttifak
 SYHKN Ana Sayfa
 Üye Listesi
 Profil
 Arama
PR
Haber Siteleri

 

 TAşRA TESKILÂTI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BeYzAdE_05
Admin
BeYzAdE_05



TAşRA TESKILÂTI Empty
MesajKonu: TAşRA TESKILÂTI   TAşRA TESKILÂTI I_icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 9:18 am

TASRA TESKILÂTI
Osmanli
fetih geleneginin en önemli özelliklerinden biri, fethedilen yerlere
hukuku temsilen bir kadi'nin, idareyi temsilen bir beyin (subasi)tayin
edilmesidir. Orhan, I. Murad ve Yildirim Bâyezid zamanlarinda
gerçeklestirilen fetih hareketleri ile devletin sinirlari bir hayli
genisledigi gibi, teskilatlanma da o ölçüde hizlanmistir.

Zamanla sinirlari genisleyip büyüyen Osmanli Devleti'nin merkezden idareTAşRA TESKILÂTI Cami5
edilmesi zorlasiyordu. Bu güçlügü gidermek ve halkinin ihtiyaçlarina
cevap verebilmek için, yabancilarin hâlâ hayran olduklari ve adina
"Osmanli Düzeni" dedikleri devlet nizami gelistirildi. Iste bu nizam
sayesinde Osmanlilar, alti asirdan daha fazla bir süre idarede kalmayi
basardilar.

Osmanli Devleti'nde
tasra idaresi, asagidan yukariya köy, kaza, sancak ve beylerbeyilik
olmak üzere idarî ve askerî taksimata tabi tutulmustu. Reâya denilen
köy halki da "dirlik", "vakif ve "mülk" reâyasi olmak üzere üç sinifa
ayrilmisti. Köylerin birlesmesiyle kazalar, kazalarin birlesmesinden
sancaklar, sancaklarin birlesmesinden de eyaletler ortaya çikmisti.
Bununla beraber Osmanli Devleti'nin ilk dönemlerinde eyâlet, vilayet,
liva, kaza ve nahiye gibi tabirlerin, birbirlerinin yerine kullanildigi
da olmustur. Nitekim Eyâlet-i Rûm (Sivas-Amasya) yerine "Nahiye-i Rûm"
tabiri kullanildigi gibi eyalet tabiri de o zamanlar için pek açik ve
belli bir mânâyi ifade etmiyordu. XV. asir ortalarinda eyâlet kelimesi,
beylerbeyilikten ziyade, küçük mintikalari gösteriyordu. Idarî
teskilatta en fazla öneme sahip birimler, kaza ve sancaklardi.
Kazalarda yönetici sinif olarak kadi, alaybeyi ve subasilar bulunurdu.
Bunlardan kadilar, askerî olmayan ser'î ve hukukî hususlardan sorumlu
olduklari gibi kazanin iasesinin temini, belediye, adliye, devlet
tarafindan merkezden istenilen seylerin temin ve tedariki ile de
sorumlu idiler. Subasilar, kazanin genel güvenligini (asayisini)
saglamakla vazifeliydiler. Askerî meseleler de alaybeyinin yetkisinde
idi. Beylerbeyine bagli kazalarda ise inzibat ve askerî idare, timar
subasisina aitti. Osmanli tasra teskilâti, uzun ve çesitli
merhalelerden geçtikten sonra XVI. asirda Rumeli, Anadolu, Arabistan ve
Kuzey Afrika'da en gelismis sekline ulasmisti. Osmanli eyâlet idaresi,
kendinden önceki Türk ve Müslüman devletlerine ait idarelerden bir çok
temel unsuru almis olmakla birlikte bu teskilati hayli gelistirmistir.
Tasra teskilâti bakimindan yönetici olarak dikkatleri çeken iki görevli
bulunmaktadir. Bunlar: Beylerbeyi ile Sancakbeyi isimlerini tasiyan
kimselerdir.

BEYLERBEYI
Osmanli
Devleti'nde mîrimîran, emirülümera ve XVIII. yüzyildan itibaren de vali
gibi kelimelerle ifade edilen beylerbeyi, çok büyük ve itibari yüksek
bir görevli idi. Osmanlilarin ilk dönemlerinde sadece bir beylerbeyi
bulunur ve bütün ordu islerinden sorumlu olurdu. Hükümdardan sonra sözü
en fazla geçerli olan o idi. Bu devlette ilk beylerbeyi olarak bilinen
kimse Orhan Gazi'nin oglu Süleyman Pasa idi. Onun vefatindan sonra bu
vazife, Lala Sahin Pasa'ya verilmisti. Fakat Sultan I. Murad zamaninda
Çandarli Halil Hayreddin Pasa'nin ordu komutanligini da eline almasi
üzerine beylerbeyilerin önemleri bir dereceye kadar azalmis gibi
görünse de nüfuzlari yine de devam ediyordu. XIV. asir boyunca
beylerbeyi, tasra kuvvetlerin komutani ve çesitli sancaklara dagilmis
beylerin âmiri durumunda idi. Bu dönemde beylerbeyiler, belli bir
bölgenin idarecisi olmak yerine bütün ordu islerinden sorumlu idiler.

Rumeli'de
fetihlerin devam ettigi ve hükümdarin da Anadolu'da bulundugu siralarda
Rumeli'deki beylerin amiri olan kisi, Rumeli Beylerbeyi haline
gelmisti. Nitekim Orhan Bey'in ordu komutani olan oglu Süleyman
Pasa'nin beylerbeyi olmasi bu sekilde olmustu. Rumeli'de fetihlerin
artmasi ile Anadolu ve Rumeli'nin tek komutan ile idaresi mahzurlu
görülerek beylerbeyilik Rumeli ve Anadolu olmak üzere ikiye ayrildi.
XV. yüzyilda bu iki beylerbeyilige Rum (Sivas-Amasya) ve Karaman
beylerbeyilikleri de ilave edildi. Böylece beylerbeyilik sayisi dörde
yükseldi. Yavuz devrinde Diyarbekir, Haleb ve Sam eyâletleri teskil
edildi. Kanunî'nin uzun süren saltanati döneminde Dulkadir, Cezayir-i
Bahr-i Sefid, Cezayir-i Garb, Erzurum, Musul, Bagdad, Yemen, Budin,
Basra, Van, Timasvar, Lahsa, Trablusgarb ve Habes olmak üzere on dört
yeni eyâletin teskil edildigi, II. Selim devrinde Kefe, K.ibns, Tunus
ve Trablussam olmak üzere dört eyâletin daha kuruldugu, böylece III.
Murad devrine gelindiginde 25 eyâletin teskil edilmis oldugu
görülmektedir. Daha sonraki tarihlerde beylerbeyilerin sayilari
artmakla birlikte selâhiyetleri tahdid edildi. Nitekim bölgelerindeki
sancakbeylerinin tayinlerinin dogrudan dogruya merkezden yapilmasi ve
sancakbeylerinin hem yönetimde hem de seferlerde sultanin emri ile ayri
olarak görevlendirilebilmeleri, beylerbeyilerin otoritelerini
smirlandinyordu.

Beylerbeyiler,
kendi bölgelerinde bütün "umur-i siyasette" sultanin temsilcisi olmak,
beylerbeyi divaninda askerî hususlara dair meseleleri halletmek,
güvenligi saglamak, timar tevcihi ve terakkilerini yürütmek gibi
vazifelerle yükümlü idiler. Beylerbeyiler, kendi bölgelerindeki
sancakbeyleri ile timarli sipahileri maiyetine alarak emr edilen yerde
orduya katilmak zorunda idiler. Beylerbeyi seferle görevlendirildigi
zaman yerine vekil olarak "mütesellim" denilen birisini birakirdi. XVI.
yüzyildaki yetkileri her ne kadar bütün sancakbeyleri, kadilar ve diger
görevlilerle halk nazarinda "hakim ve vali" olarak tayin edilmisse de
özellikle sancakbeyleri üzerinde sadece bir teftisten öteye
gitmemistir. Eyâlet içinde sadece kendi sancagi (merkez sancak)nin
idaresinden sorumlu tutulmustu.

Iki
tug ve haslari bulunan beylerbeyiler, vilayet merkezinde otururlardi.
Anadolu beylerbeyiligin merkezi Kütahya, Rumeli beylerbeyilerinki ise
Manastir sehri idi. Bunlarin kalabalik bir maiyetleri bulunurdu.
Merkezdeki adlî ve hukukî isler, kadi tarafindan görülürdü. Bölgesi ile
ilgili isler, kendi baskanliginda toplanan bir divanda görüsülürdü.
Hazineye ait isler mal defterdarinca, zeamet isleri timar kethüdasi,
timar isleri ise timar defterdarinca yerine getirilirdi.

Derece
itibariyle en büyük beylerbeyi Rumeli beylerbeyi idi. Ondan sonra
Anadolu beylerbeyi gelirdi. Kanunnâmelerde belirtildigine göre
beylerbeyi olabilmek için Mal defterdari, beylik ile nisanci olanlar,
besyüz akçalik kadilar ve dörtyüz bin akça hassi olan sancakbeyleri
beylerbeyi olabilirlerdi. Rumeli beylerbeyi terfi ettigi zaman "Küçük
vezir" yani Divan-i Hümâyun'da sonuncu vezir olurdu. Anadolu beylerbeyi
terfi ettigi zaman da Rumeli Beylerbeyi olurdu. XVI. yüzyil ortalarina
dogru istikrarli bir sekil alan Osmanli eyâletleri, sâlyâneli (=
yillikli) ve sâlyânesiz (= yilliksiz) olmak üzere iki kisma ayrilmisti.
Sâlyânesiz eyaletler daha çoktu. Bunlar: Rumeli, Budin, Anadolu,
Karaman, Dulkadir, Sivas, Erzurum, Diyarbekir, Haleb, Sam ve Trablussam
eyaletleri idi. Bunlarin mahsulati, has, zeamet ve timara ayrilmis
olup, hazine ve defterhaneden idare edilmekteydiler. Sâlyâneli
eyâletler ise Misir, Habes, Bagdad, Basra, Yemen ve Kaptanpasa
eyâletlerindeki bazi sancaklar ile Trablusgarb, Tunus ve Cezayir
eyâletleri idi. Bunlarin mahsulati has, zeamet ve timara ayrilmayarak
dogrudan dogruya hazine tarafindan yillik olarak beylerbeyi,
sancakbeyi, asker vesairenin maaslari ayrildiktan sonra kalani devlet
hazinesine gönderilirdi.

Osmanli
Devleti'nde eyâletler, 40-50 senelik uzun bir arastirma ve tekemmül
döneminden sonra askerî, siyasî ve idarî gelismeler ile zaruretler
sonucunda kuruluyorlardi. Nitekim Cezayir-i Bahr-i Sefid, Kibns, Budin,
Özi gibi eyaletlerin kurulusu, bu ifadelerin musahhas örnekleridir.

SANCAKBEYI
Kelime
olarak birçok mânâya gelen "Sancak", Osmanli tasra teskilatinda
kazalarin birlesmesiyle tesekkül eden ve sancakbeyi denilen görevli
tarafindan yönetilen idarî birimin adidir. XV. yüzyilda yaygin bir
sekilde kullanilan sancak terimi, özellikle XVI. asirda idarî bir birim
olarak Osmanli kanunnâmelerinde yer aldigi ve hazirlanan "Tahrir
Defterleri"nde her birinin, kendine has ayri ayri kanunnâmelerinin
bulundugu görülmektedir.

Bir
tug sahibi olan sancakbeylerinin haslari vardi. Bunlar, bir harp
vukuunda sancagi dahilindeki timarli sipahilerin toplanma mahalli olan
yerlerde (Rumeli'de Isakçi ovasi) toplanmasini saglayip beylerbeyinin
komutasi altinda harbe götürmekle mükelleftiler. Ayrica bunlar,
mintikalarindaki serbest timar yerlerinden baska, idareleri altindaki
sancaklarin hem idarî, hem askerî, hem de asayis islerinden sorumlu
idiler. Keza bunlar, kalpazanlikla mücadele etmek, özel görev için
gelen devlet memurlarina yardimci olmak ve görevlerinde kendilerine
kolaylik saglamak gibi vazifelerle de yükümlü idiler. Sancaktaki
suçlularin cezalandirilmasi da sancakbeylerine verilmisti. Nitekim
kanunnâmede "tutulan kimesneyi sancakbeyi suçuna göre hakkindan gele"
denilmektedir. Buna karsilik sancakbeyleri idarelerinde bulunan
sancakta islenen cürümlerin vergilerinin tamamini veya bir kismini
alirlardi. Bazi sancaklarda da "Çift resmi" ve "Resm-i arûsâne" gibi
vergilerden paylari vardi.

Sancakbeylerinin
dereceleri, sahip olduklan has gelirine göre tayin edilirdi.
Kanunnâmelerde belirtildigi gibi bunlara dörtyüz bin akçaya kadar has
verilmekteydi. Ogullarina ise otuz bin akçalik zeamet baglanirdi.
Sancakbeyleri protokolda bütün agalarin üstünde bir yere sahiptiler.
Devlet merkezindeki yeniçeri agasi, nisanci, mir-i alem gibi hizmet
sahipleri, sancak beyi olurlarsa besyüz veya dörtyüz bin ile tayin
edilirlerdi.

Kaynak: Osmanli tarihi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
TAşRA TESKILÂTI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Edebiyat - Tarih - Dini Konular - Biyografi :: Tarih :: Osmanlı Tarihi-
Buraya geçin: