Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Edebiyatımızın zenginleşme süreci
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:32 pm tarafından BeYzAdE_05

» SERVET-İ FÜNUN DEVRİ
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:32 pm tarafından BeYzAdE_05

» Aşık-Tekke Edebiyatı
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:31 pm tarafından BeYzAdE_05

» DİVAN SÖZCÜĞÜNÜN TANIM
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:31 pm tarafından BeYzAdE_05

» Halk Edebiyatı...
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:30 pm tarafından BeYzAdE_05

» Edebiyat Sözlüğü....
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:30 pm tarafından BeYzAdE_05

» Fecr-i ati edebiyatı
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» batılı anlamda türk tiyatrosu
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- )
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 4:29 pm tarafından BeYzAdE_05

» Ahmet Selçuk İlkan Bana Bunu Yapmayacaktın
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePerş. Nis. 02, 2009 2:03 pm tarafından BeYzAdE_05

Tarıyıcı
 
 SYHKN İttifak
 SYHKN Ana Sayfa
 Üye Listesi
 Profil
 Arama
PR
Haber Siteleri

 

 OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
BeYzAdE_05
Admin
BeYzAdE_05



OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM Empty
MesajKonu: OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM   OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM I_icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 9:18 am

OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM
Islâm
ülkelerindeki ilmî hayatin gelismesinde XI. asrin müstesna bir yeri
vardir. Zira bu asirdan itibâren sistemli bir egitim ve ögretim mahalli
olarak medreseler, halkin kültürel ve dinî anlayis bakimindan yetisip
gelismesinde faal bir rol oynamaya basladilar. Osmanlilar döneminde ise
medreseler, hem program,hem de mimarî sahada büyük bir yenilik ve
ilerleme kayd ettiler. Bu bakimdan, Osmanli sehirlerinin fizikî
gelismesinde de medreselerin önemli bir yeri oldugu söylenebilir.

Osmanlilar,
medrese egitimi ve dolayisiyla ilim ve bu sahanin adamlarina deger
verdiklerinden, bunlarin tahsil ve egitim konusunda
karsilasabilecekleri her türlü sikintiyi ortadan kaldirmaya
çalismislardi. Bu devlette ilim ve mensuplarina itibar edilip saygi
gösterildigi için Iran, Turan, Horasan, Dagistan, Hindistan, Buhara,
Haleb, Sam, Misir ve Karaman gibi birçok Islâm ülkesinden bilginler
Istanbul'a akin etmisti. Bu akin sebebiyle devletin merkezi olan
Istanbul, yavas yavas Islâm dünyasinin ilim merkezi haline gelir.

Osmanlilar,
medreselerdeki egitim ve ögretim faaliyetlerini vakiflar vasitasiyla
devam ettirdiler. Fatih Sultan Mehmed'in, Istanbul'u feth eder etmez
"Sahn-i Semân" medreselerini tesis ettirmesi ve bunlarin giderlerini
saglamak için vakif kurmasindan sonra, devlet merkezi oldugu gibi ilim
merkezi haline de gelen Istanbul'da basta hükümdarlar olmak üzere
sultanlar, vezirler, ilim adamlari, bazi saray mensuplari ve maddî
durumu iyi olan halk tarafindan pekçok medrese insa olunmustu. Yalniz
Mimar Sinan'in bas mimarligi sirasinda Istanbul'da insa edilen
medreselerin sayisi, 6'si Süleymaniye medreseleri olmak üzere 55'i
bulmaktadir. XVII. asrin son çeyregi basinda ise Istanbul'daki medrese
sayisinin 126'ya ulastigi görülmektedir. Fetihten XIX. asra kadar
Istanbul'da insa edilen medrese sayisi 500'ü asmaktadir. Ancak bunlarin
büyük bir kismi yangin ve deprem gibi tabiî âfetlere maruz kalarak
yikilip yok olmus veya terk edilmistir.

Orta
ve yüksek ögretimi gerçeklestiren Osmanli medreselerinin ilki, Orhan
Gazi tarafindan 731 (1330) tarihinde Iznik'te açilmisti. Orhan Gazi, bu
medrese için vakiflar kurmustu. Geliri, medrese, müderris ve talebeye
tahsis edilen vakif köyler, her türlü "Tekâlif-i Örfiyye"den (Örfî
vergiler) muaf idiler. Nitekim Orhan Gazi'den çok daha sonraki
tarihlere uzanan 27 Cemayizelevvel 1136 (23 Subat 1724) tarihli bir
"arz" (arsiv belgesi), Iznik'e bagli Kozluca Köyü'nün, adi geçen
medreseye vakfedildigini göstermektedir.

Ilk
dönem Osmanli ilim hayati hakkinda bilgi veren D'Ohsson'a göre Osmanli
Devleti'ndeki ilmî faaliyetler, daha Osman Gazi döneminde baslamisti.
O, bu konuda su bilgileri vermektedir: "Osman Gazi, Sögüt'te yeni
imparatorlugun temelini atarken hazine ve silah ile beraber ilmî ve
kültürel faaliyetlere karsi da gayet mütesebbis idi. Ilmî yönden
ilerlemeyi ve en azindan eski medreseleri olduklari gibi muhafaza
etmeyi arzu ederdi. Veliahdi ve oglu Orhan Gazi, Iznik'te imparatorluk
camiini yükseltirken orada bir de, bir asri mütecaviz bir zaman boyunca
Osmanli medreselerinin en yüksegi olarak bakilacak olan bir medrese
yaptirdi. Yeni kurulmus (731/1330) ve kendi ismi ile adlandirilmis olan
bu medresenin idaresi, Islâm âlemindeki diger bütün medreseler gibi
müderris titri altinda Seyh Davud-i Kayserî'ye verildi."

Iznik,
bir ilim merkezi olarak önemini XV. yüzyilda da korumus ve bu yüzden
sehre "âlimler yuvasi" ünvani verilmisti. Iznik Medresesinin
yetistirdigi ünlü âlimlerden biri de Osmanlilarin ilk Seyhülislâmi
Molla Fenarî'dir. Osmanlilarin, ilk birbuçuk asir içinde yaptirmis
olduklari medreselerin derece ve sinif itibariyle en mühimleri Iznik,
Bursa ve Edirne'de idi. Devletin kurulusu esnasinda Iznik Medresesi,
beyligin birinci sinif medresesi idi. Bu medresede yapilan egitim ve
görülen ögretimin derecesi hakkinda kesin bir bilgiye sahip olmamakla
beraber, müderrisligine (Ögretim Üyeligi'ne) tayin edilmis olan
sahislar, bunlarin hayatlari ve eserleri, dolayisiyla ilmî kapasiteleri
tedkik edilecek olursa bu medresenin oldukça yüksek seviyede bir egitim
ve ögretim kurumu oldugu düsünülebilir. Gerçekten Kahire'de ihtisasini
yapip memleketine dönen ve orada birçok talebe yetistiren Davud-i
Kayserî (öl. H. 751/M. 1350)'nin söhretini duyan Orhan Gazi, onu
Kayseri'den getirterek Iznik'te yaptirdigi medreseye müderris olarak
tayin eder. Iznik medresesinin ilk müderrisi olan Davud-i Kayserî,
Muhyiddin Arabî'nin üvey oglu Sadreddin Konevî'nin halifelerinden
tefsir sahibi ve Muhyiddin Arabî'nin "Fusûsu'l-Hikem" adli eserini
serheden Kemaleddin Abdurrezzak el-Kâsî (öl. 1329)'nin halifesi olup
yüksek tahsilini Misir'da yapmisti. Davud'un halefleri olan Taceddin
el-Kürdî ve Alaeddin el-Esved de devrin büyük bilginleri arasinda
sayiliyorlardi. Bu nokta göz önünde tutulursa Iznik Orhaniye
medresesini yüksek seviyeli egitim ve ögretim veren bir müessese olarak
kabul etmek gerekir.

Bursa'nin
fethinden sonra orada da medreseler kurulur. Bundan dolayi Iznik ikinci
dereceye inerek Bursa'daki Sultan Medresesi birinci dereceyi alir.
Orhan Gazi'den sonra oglu Murad (Murad Hüdâvendigâr), Bursa Çekirge'de
eski Kaplica civarinda bir câmi, medrese ve imâret yaptirarak, bu
konuda babasindan asagi olmadigini göstermisti.

Yildirim
Bayezid, Hisar disinda bir câmi ve medrese yaptirmakla Bursa'nin bir
ilim ve irfan merkezi haline gelmesini ve sehrin hisar disina tasmasi
ile genislemesini sagladi. Çelebi Sultan Mehmed'in Bursa'da kurdugu
medrese, digerlerine nazaran ayri bir hususiyete sahiptir. "Sultaniye
Medresesi" denilen bu tahsil kurumunda ilk müderris Mehmed Sah Efendi
(öl. 839/1435)'dir. Molla Semseddin Fenarî'nin oglu olan bu zatin ilk
dersinde ögrencilerden baska Bursa'nin belli basli âlimleri de hazir
bulunmus, yeni müderris Mehmed Sah Efendi de medreselerde okutulan
ilimlere dair sorulan suallere cevap vermisti. Sultaniye
müderrislerinin, böyle umumî sekilde ders vermeleri bir gelenek haline
gelmistir. Bilhassa Bursa Sultaniyesi kurulduktan sonra Iznik
medresesi, ikinci dereceye düsmüstü. Buna karsilik bir ilim merkezi
olarak Bursa ilk siraya yükselmisti. Bu durum, Sultan II. Murad'in
Edirne'de Üç Serefeli Câmii yanindaki Saatli medresesini kurana kadar
devam eder. Edirne devlet merkezi olduktan sonra II. Murad zamaninda
841 (1437) yilinda baslanarak bazi ârizalar sebebiyle 851 (1447)
senesinde tamamlanan Üç Serefeli Câmii yanindaki medrese ile
Dâru'l-Hadis, o tarihte Osmanli ülkesindeki medreselerin üstünde yer
aldi. Böylece, Bursa'daki Sultaniye Medresesi, gerek egitim ve ögretim,
gerekse tahsisati bakimindan ikinci dereceye düstü. Üç Serefeli medrese
müderrisine o tarihe kadar hiç bir medrese ögretim üyesine verilmeyen
yüz akça yevmiye verildi. Halbuki bundan önce Iznik medresesi
müderrisinin yevmiyesi otuz, Bursa'daki Sultan Medresesi müderrisinin
ise günde (yevmiye) elli akça idi.

Görüldügü
gibi Bursa'nin fethinden hemen sonra orada da çesitli medreseler
kuruldu. Suurlu ve ne yaptigini bilen bir politika sonucu sinirlari
yavas yavas genisleyen Osmanli Devleti'nde, pekçok devlet ricali,
mektep, medrese, imâret ve câmi gibi farkli sahalara hizmet veren
kurumlari açmakta adeta birbirleri ile yarisiyorlardi. Örnek olmasi
bakimindan sadece Istanbul'un 1453 yilindaki fethinden sonra Fatih'in
yaptiklarini vermek istiyoruz. Buna göre otuz yillik hükümdarligi
döneminde basta Istanbul, Bursa ve Edirne olmak üzere devletin çesitli
sehirlerinde 85'i kubbeli olarak 300 kadar câmi 57 medrese, 59 hamam,
29 bedesten, çesitli saraylar, hisar, kale, sur ve köprüler yaptirdigi
görülmektedir. Bunlarin çogunun zamanla yikildigina da isaret etmek
gerekir.*

764
(1363) tarihinde Edirne'nin fethinden sonra, Rumeli'deki fetihlerin
daha saglikli ve basarili olabilmesi için devlet merkezi buraya
nakledilir. Edirne'nin devlet merkezi olmasi, burada da medreselerin
hizla açilip çogalmasina sebep olur. Zira biraz önce de görüldügü gibi
herkesten önce devletin basinda bulunanlar, bulunduklari yerlerde
egitim kurumu açmayi bir gelenek haline getirmislerdi. Böyle bir
anlayistan dolayidir ki, hemen her zaman devlet merkezinin bulundugu
yer, ilmî faaliyetlerin en çok yogunlastigi merkez oluyordu. Nitekim
Istanbul'un fethi ve devletin merkezi haline gelmesinden sonra Fatih
Sultan Mehmed tarafindan yaptirilan "Sahn-i Semân" medreseleri ön plana
geçtiler. Fatih Kanunnâmesinde "Sahn-i Semân" diye meshur olan
medreselere vakfiyesinde "Medâris-i Semâniye" denilmektedir.

Fatih
külliyesi kurulunca sekiz büyük medreseye "sahn" adi verilmisti. Bu
tabiri her ne kadar ilk tomar Arapça vakfiyede bulamiyorsak da Fatih'in
tashihinden ve külliye müderrislerinin tedkikinden geçen meshur
kanunnâmede bu tabiri görüyoruz. O halde bu tabir, Fatih'ten günümüze
kadar gelmektedir. Fatih külliyesi büyük medreselerinden her birini
mâna itibariyle birer fakülte sayabiliriz. Vakfiyelerinde buralara aklî
ve naklî ilimlerde mütehassis müderrislerin (profesör) tayin olunacagi
açikça belirtildigine göre buralarda tip, fikih (Islâm hukuku), hey'et
(astronomi) ve ilâhiyat okutuluyordu. Bu büyük medreselerin odalarinda
birer yüksek ilim talebesi (danismend) oturuyordu. Bunlar, seviyesi
yüksek dersleri okuyunca branslarina göre daha sonra hekim (doktor),
fakih, fen adami, maliye ve devlet memuru oluyorlardi. Bu sahn
medreselerine musila-i sahn olan Tetimmeler de, adeta bugünkü lise
tahsilini bitirerek geldiklerine göre Semaniye Medreselerine alem olan
sahn tabiri yüksek bir tahsil derecesini gösteriyordu.

Osmanli
medreselerindeki egitim ve ögretim usulü, diger Islâm devletlerinde
oldugu gibi bir metod takip etmis olup, medreselerin sayilari arttikça
bunlar da derece ve siniflarina göre bir düzene tabi tutulmuslardi.
Bunun içindir ki ilk defa Sultan II. Murad, daha sonra da Fâtih Sultan
Mehmed tarafindan medreselerin bir siniflandirilmaya tabi tutuldugu
görülür. Fatih medreselerinin (Sahn-i Semân) yapilmasi, Osmanli
ülkesindeki medrese teskilâti için bir yenilik sayilmaktadir. Onun için
kisa ve özet bir sekilde de olsa bu medreselerden bahsetmek istiyoruz.

Fatih'in
kanunnâmesinde "Sahn-i Semân" diye adlandirilan medreselere "Semâniye
medreseleri" de denilmektedir. Fatih Sultan Mehmed, Istanbul'u feth
ettikten sonra, Imparator Jüstinyen'in esi Teodora tarafindan
yaptirilan Havariyûn kilisesi yerine câmi yaptirir. Daha sonra câminin
dogu ve bati kismina "Sahn-i Semân" denilen sekiz medrese yapti ki,
bunlar yüksek tahsil içindi. Bunlarin arkalarinda da "Tetimme" adi
verilen ve sahn medreselerine ögrenci yetistiren sekiz medrese daha
yaptirir. Vakfiyedeki bilgi ve Âli'nin kaydina göre burasi Istanbul'un
ortasina denk geldigi için buraya sahn denmistir. Tarihî rivayetlere
göre bu medresenin programini Vezir Mahmud Pasa ile matematik ve
astronomi âlimi Ali Kusçu tertip etmislerdir. Dördü câmiin dogu
kisminda, dördü de bati tarafinda bulunan bu medreselerden her birinin
ondokuz odasi vardi. Sekiz müderristen her birinin birer odasi ve elli
akça yevmiyesi vardi. Ayrica, beser akça yevmiye ile bir oda, ekmek ve
çorba verilmek üzere sekiz medreseden her birine birer "muid" (asistan)
verildi. Her medresenin onbes odasina ikiser akça yevmiye (burs,
kredi), imâretten ekmek ve çorba (yemek) verilmek üzere birer
"danismend" konuldu. Geri kalan iki oda da kapicilarla ferras denilen
temizlik isçilerine tahsis olundu.

Sahn
medreselerinin arka taraflarinda yüksek tahsile, yani Sahn-i Semân
medreselerine danismend yetistirmek üzere "Tetimme" veya "Musila-i
Sahn' ismiyle sahn medreselerinden küçük olarak sekiz medrese daha insa
edilmisti. Bu medrese, derece itibariyle orta tahsil seviyesinde idi.

Sahn
medresesi talebelerine danismend, Tetimme talebesine de Suhte (galat
olarak softa) deniyordu. Tetimmelerden her hücreye üç ögrenci konmustu.
Bu odalardan her birisine ihtiyaçlarina sarf edilmek ve mum parasi
olmak üzere 5'er akça tahsis edildigi gibi yemekleri de imâretten
veriliyordu.

Bilindigi gibi egitim
ve ögretim, hiç bir devletin vazgeçemeyecegi bir mecburiyettir. Bununla
beraber her devlet, vatandasini, kendi sartlari, ihtiyaçlari ve ileriye
dönük hedeflerini gözönünde bulundurarak yetistirmeye çalisir. Osmanli
Devleti de vatandasini kendi durum ve sartlarina uygun bir sekilde
yetistirmeye gayret etmistir. Bu gayenin tahakkuku için de egitim ve
ögretim müesseseleri kurmustur. Devletin kurulusu ile baslayip,
yikilisina kadar çesitlenerek gelisen bu müesseseler, devlet ve
çogunlukla vakiflar vasitasiyla kuruluyorlardi. Bu müesseseleri, klasik
ve yeni diye iki gruba ayirabilecegimiz gibi, örgün ve yaygin egitim
müesseseleri diye de ayirmak mümkündür.

ÖRGÜN EGITIM MÜESSESELERI
Bu
müesseseler, belirli yas ve bilgi seviyesindeki insanlari, yine belirli
zaman ve disiplinlere göre yetistirmek üzere kurulmus bulunan
müesseselerdir. Bu kuruluslarin, sivil ve askerî olmak üzere iki sahada
sekillendiklerini görüyoruz. Bir bakima, özel egitim ve ihtisas
konusuna girdigi için askerî müesseseleri daha sonraya birakip sivil
egitim kurumlarindan bahsetmek istiyoruz. Bu arada, yaygin egitim
müesseseleri diyebilecegimiz, câmi ve tekke gibi kurumlardan bir önceki
ciltte bahsedildigi için burada bunlara temas edilmeyecektir.

Kaynak: Osmanli tarihi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
OSMANLILARDA EGITIM VE ÖGRETIM
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Osmanlilarda Atesli Silahlar Sanayii

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Edebiyat - Tarih - Dini Konular - Biyografi :: Tarih :: Osmanlı Tarihi-
Buraya geçin: